RSS

Bir Duru Ki...

Bu kız nasıl bir şey oldu, oluyor, olacak? Şirinliği ile herkesin sevgisini bir kaç saniyede kazanıyor. En mesafeli durana bile yelkenlerini indirtiyor. Sözcükleri seçişi, söyleyişi, vurgulayışı ne kadar da güzel. Kızım benim! Tam da sevdiğim özelliklerimi almaya başlamış. Özellikle hafızası fark ediliyor. Yaşının da gereği tabi; öğrenmeye en açık yaşları bunlar. Algısı çok açık, etrafının çok farkında. Bazen bizden çok.

Televizyona düşkün, çizgi filmleri takip ediyor. Karakterleri adlarıyla öğrenmiş. Karakterlerin birbiri ile olan ilişkilerini keşfetmiş. Kim kimin kardeşi, annesi, ninesi vs. çözmüş. Pek belirgin olmayanlarda da genel kurallara gönderme yapıyor. Mesela Miki Fare ile Mini Fare'nin karı-koca olup olmadıklarını sorduğumuzda "hayıııır, onlar daha çocuk" diyor. Sevgililik müessesesini öğrenmedi henüz. Şu an insanları karı ve koca olarak kodluyor, eşleştiriyor. Bu eşleştirmenin sonucunda geçtiğimiz haftaların birisinde "ben kocasız kaldım" diye dertleniyordu. Dertlenmesinin gereksiz olduğunu, onun daha çocuk olduğunu söyledik. Böylece olay otomatikman çocukların evlenmeyeceğine doğru yönelmiş oldu. İyi de oldu. Bu işten en karlı çıkan benim: Kıskanç baba! Bir müddet daha atlattım tehlikeyi.

Dizileri, dizi karakterlerini tanıyor. Tabii bizim takip ettiklerimizi. Uyku saati 22:30 civarı olduğu için prime time dizilerini yakalıyor. Bu iyi değil elbette. Zamanla uyku saatini erkene almalıyız.

Televizyon konusunda enteresan olan bir olay da şu "kötü şeyler olacak" yaklaşımı Duru'nun. Eğer dizide veya çizi filmde kavga, tartışma, bağırış çağırış, şiddet vs varsa bizimkisi olduğu yerden kalkıyor, yemek masasının oraya geçiyor, mutfağa doğru kaçıyor. Şiddetin veya merakının dozuna göre ya masanın oradan televiyonu kesmeye devam ediyor ya da mutfağın ilerisinde duran bilgisayarın oraya kadar gidiyor. Ortalığın yatıştığını düşündüğünde geri geliyor, seyretmeye devam ediyor. Böyle bir kaçıverme durumu var. Genelde televizyonda seyrettiklerinin oyuncular olduğunu, onların rol ya da taklit yaptığını anlatıyoruz, durumu bir şekilde kurtarıyoruz. Bazen çok sert sahnelerde de biz onu kaçırıyoruz.

Şarkıları ezberliyor, tam olarak sesleri çıkaramazsa da sözleri zamanında söylüyor, vurguları iyi. Biz de sevdiğimiz şarkıları ona öğretiyoruz. Mesela Sertab Erener'in O-Ye'si, ya da Sakin Ol'u gibi. Ya da Barış Manço'nun Arkadaşım Eşek'i. Sözleri neşeli olsun diye seçtik bunları, yoksa müzikal zevkimiz bunlarla sınırlı değil. Gayet keyifli bir şekilde söylüyor ve dans ediyor. Aslında hemen her notaya kalçalarını sallayarak karşılık veriyor. Dans etmeyi çok seviyor. Acun'un dans yarışmasını ilgiyle takip ediyordu. Yarışma bitti, bizimkinde ilgi bitmedi. Eşli danslardaki çiftleri karı koca sandı bir dönem. Onlar karı koca değil, eş dedik, partner dedik, bir şekilde aralarında böyle bir ilişkinin olmadığını, en azından olmasının şart olmadığını izah ettik sanıyorum. Kırmızı tütüsü var. Dans etmek istediğinde onu da giymek istiyor. Annesi bugün bir tane de mavi tütü yapıyordu ona.

Bugün mangal yaktım, tavuk şiş hazırladı Nazo, ben de pişirdim. Duru yemekte yanımda oturuyordu, kafasını uzattı, göğsüme yasladı. "Baba eline sağlık, çok güzel olmuş" dedi. Dünyalar benim oldu. İnsan bu sözleri duyunca ne kadar mutlu olabilirmiş meğer. Hiç bilemezdim. Yaşadım ve gördüm. Eğer biz doğruları yapabilirsek, o doğruları seçebilirse, Allah da izin verirse bu kız bizi hep mutlu edecek. Umudum budur. Umarım yanılmam...

0 yorum: