Geçtiğimiz günlerde alışveriş yaparken çizgi film CD’lerinin
arasında onu gördüm. Aldım, inceledim. Nazife geldi yanıma, ona gösterdim. “A,
evet ben de biliyorum” dedi. Öyle kapağa baktım bir süre. Bu animasyon filmin
özelliği neydi diye düşündüm, çünkü bir şeyler var gibiydi aklımda ama bir anda
gelmedi ne olduğu. Sonra o duraklama anında geldi.
Bu animasyon, Kemal ve benim ilk defa sinemaya yalnız
gittiğimiz filmdi. Filmin ismi Aslan Kral’dı, yıllardan 1994’tü. İnterneti
biraz kurcaladım, 15 haziran 1994 tarihinde gösterime girmiş. Muhtemelen biz de
bir iki gün içerisinde gitmişizdir filme.
Şu an takvimler 2014’ü gösteriyor. Aslan Kral’ın gösterime
girmesinin üzerinden 20 yıl geçmiş! Alışveriş esnasında bunları hatırladım ve
Nazife’ye anlattım. “Alalım o zaman” dedi, “kızınla seyredersin”.
Evet, emmisiyle ikimize dair olan bir hatırayı, 20 sene
sonra tekrar yaşama ihtimali belirdi. CD formatında aldık filmi. Eve döndük.
Duru’ya bu filmi ve bendeki önemini anlatmaya çalıştım. Sanırım bu duyguyu tam
aktaramadım, o da bunu anlamak için henüz küçük zaten. Kemal ile konuyu
paylaştım. O da duygulandı. Bir şey diyemedi. Böyle, bir şey diyememenin öyle
güzel bir tadı var ki. İnsan “insanım” diyor. Bunu hissedebilecek bir varlık
olmanın verdiği, insana kendisini özel hissettiren mevcudiyet… Çoğunlukla bizi
melankoliye sürükleyen de budur zaten.
Pazar günü baba – kız tiyatrosu geleneğine biraz ara verdik
ve baba – kız sineması yaptık. Nazife bize mısır patlattı, Duru meyve suyu
içti. Yukarıda, bizim odamızda yatağın üstünde seyrettik filmi. Korku dolu
sahnelerde Duru arka tarafa kaçtı, seyredemedi. Film nasıldı diye sorduğumda
beğendiğini söyledi. Sanırım gerçekten beğendi.
20 yıl öncesinin teknolojisi ile Aslan Kral bugün animasyonların
geldiği yeri düşününce naif bir ilk örnek olabilir. Yine de o günlerde, sinema
sahnesinde bizleri büyülediğini hatırlıyorum. Özellikle müzikleri muhteşemdi. Tekrar
dinleyince bunu bir kez daha anladım.
Bir yandan da 20 senenin, sanki bir sigara dumanı gibi
havada dağılıp kayboluvermesi ile karşı karşıya kalmanın hüznü var ve bu beni
üzüyor elbette. Yanıma yöreme baktığımda etrafımda beni mutlu eden şeylerin
biriktiğini görmek bu üzüntüyü azaltıyor. Duru gibi bir kıza sahip olmanın
mutluluğu bu birikintiler içinde parıl parıl parlıyor…