RSS

Öne Alma: 25 Şubat

Randevumuzu öne aldık. Yarın - 25 Şubat - saat 14:00'de muayenede olacağız. Nazife'yi yalnız bırakmak istemedim. Sabah işyerime geleceğim, öğlen çıkacağım ve Nazo ile buluşacağım.

Güzel şeyler görmek istiyorum.

Eğer güzel şeyler görürsem bu blog halka açılacak, görmezsem bir daha yazmayacağım - belki.

12 Milimetre, Nabız : Normal

Doktorumuzla 26 şubattaki randevumuzdan önce, bugün sağlık ocağına giden "meraklı" Nazife hanım ultrasondan sonra diyetisyenin odasına geçer. Bunu fırsat bilen annesi dayanamaz ve hemen damadını arar; ufaklığın boyu 12 milimetreye ulaşmıştır, kalbi de atmaya devam etmektedir.

Israrla, nereye varacağını bilmeden atıp duruyor kalbi. Şimdilik çok uzakta bir varlık benden. Seviniyorum elbette ama henüz her şey çok taze. Bir şeye sahip olmaktan farklı bir hissiyat, bir insana sahip olmak. İşte mesele de burada, henüz bir insancık değil, hala hücreler bütünü. Biraz daha zaman tanımalıyım kendime.

"Çirkin çirkin yatıyor işte" dedi Nazife, çok güzel bir şey olduğunu bile bile. Ben de "sadece yatmıyor, çabalıyor" dedim. Bir inatlaşma şu hayat dedikleri, resmen inatlaşarak doğuyoruz, inatlaşarak doğuruyoruz. Mücadele ediyor şimdi 12 milimlik hücre. Şimdilik biz ona fasulye diyelim. Hem ebat olarak hem de daha fasulyeden sayıldığı için mesela. Büyüsün biraz, sonra bakarız gidişata göre.





12 milimetre... 1 santimetreden daha uzun demek oluyor bu...

Evet, Orada Bir Şeyler Var...

Doktorumuzla pazar saat 13:00'teki randevumuza tam zamanında gittik. Tam zamanında bir yere yetiştiğimiz de vaki değil bu arada. Kah erken, kah geç kalıyoruz ama nedense bu sefer bir dakika şaşmadı orada oluşumuz.

Önce Nazife girdi doktorun yanına, konuştular biraz. İçeriye geliyordu sesleri, kulak kabartsam duyacağım. Ama yapmadım, hem mahremiyete inanırım; karım bile olsa, hem de tedirgindim can sıkıcı bir şey duyma ihtimalinden dolayı. Eninde sonunda duyacaktım elbet, ama biraz daha kaçış, biraz geciktirme olacakları.

Doktor ve Nazife ultrason odasına geçtiler, duydum bunu.

Sonra beni de çağırdılar odaya.

Geldiğimde siyah-beyaz kırçıllı ekranda tam siyah bir bölge -kese- ve bu bölgenin içinde minicik bir kırçıllı bölge daha...

Bu mu bebeğimiz? Buymuş. "Kalp sesi duyabilecek miyiz" diye hayıflanırken az önce, şimdi kesenin içindeki minicik şeyin hızlıca büzülüp düzeldiğini görüyorum. İşte kalbi atıyor, canlı bir hücreler bütünü. Doktora göre altı hafta üç günlük.

Az önceki, önceki günlerdeki sıkıntılarım uçuyor. Artık yaşadığını biliyorum. Ama ona henüz "bebek" diyemiyorum. Doktorumuz ile 26 şubata randevulaşıyoruz. Bir dahaki gelişimizde iki kol, iki bacak ve bir kafa görmeyi umuyormuşuz. Eğer görürsek, düşük riski iyiden iyiye azalmış olacakmış.

Düşük! Korkunç gibi görünüyor. Ama göründüğü kadar korkunç değil aslında. Vücudun hatalı olanı eleme yönteminin bir parçası - sonucu. Yeter ki biz, bize düşeni yapalım.

Umarım her şey yolunda gider. Bir sonraki noktamız 26 şubat perşembe. Nazife'yle şimdi aklımızda o gün var ve sonrası karanlık. Diğer günleri aydınlatacak bir gün olmasını diliyoruz Allah'tan.

İlk Haber... Başlıyor muyuz?

2 şubat akşamı, saat 19'u biraz geçe, bir adamın hayatında duyabileceği belki de en güzel cümle. "Oldu, başardık" ve kadının gözlerinde bir kaç damla yaş ile gösterdiği aletin içindeki küçük çizgiler.

Şimdi başlıyoruz işte.

Salı günü ultrason, çarşamba günü kan testi. Evet ! Bir şeyler var orada, kime sorsak "tamam işte" diyor, "hamile".

Şimdi pazar gününü bekliyoruz. Duyduklarımızdan dolayı kalp atışlarına odaklandık. Doktorumuzla randevumuz saat 13:00'de. Ancak ondan duymamız bizi daha da rahatlatabilir. Bir de bize dinletmesini beklediğimiz sesler...