RSS

Uykudan Uyandıran İlk Sancı

Dün ilk kez uykumdan sancı ile uyandım, sanırım Duru hanım artık gelişinin sinyallerini alenen vermeye başladı. Bazen çabuk bazense çok yavaş geçmiş gibi geliyor hamilelik dönemim. Bu nedenle sanırım sancılara şaşırmam ya da sanki mevcut haftadan anlaşılmıyormuş gibi Duru'nun geleceği sancıyı gelişe dair sinyal olarak görmem. Her ne ise sonuçta hanımefendi geliyor ve gelişinin ilk sinyali de beni oldukça heyecanlandırdı...

Son Haftalarımın Özeti...

Fazla söze gerek yok sanırım, çizim herşeyi anlatıyor...



(http://www.gebelik.org/ sitesinden alıntıdır)

Nazo'nun Çilesi

Nazife hanımımın çilesi başladı. Aslında hamileliğin başlamasıyla çile resmen başlamıştı ama fiilen şu son bir hafta gerçekten olayların gerçek bir çileye doğru gittiğini bizlere gösterdi.

Nazife'nin göbeği gittikçe büyüyor. Bu zamana kadar bebeğin ölçülerindeki gelişme dışarıdan pek belli olmuyordu. Ama şimdi bebeğin kilosu hızla artıyor, artış da kendini göbeğin büyümesi şeklinde gösteriyor.

"Sancı" kavramıyla da tanıştık. Artık sancının ne olduğunu biliyoruz. Şimdi bir de "doğum sancısı" kaldı geriye. Katlanması zor bir ağrı/acı olduğuna eminim. Nazife'nin yüzünden çektiği sıkıntıyı okuyabiliyorum. Ama ne yazık ki elimden bir şey gelmiyor. Tek diyebildiğim fazla çalışmaması, yorulmaması üzerine. O da elinden geldiğince dinliyor beni. Ama henüz çalışması gerekiyormuş; bir belki de iki hafta kadar.

Göbeğinin büyümesi hareket kabiliyetini azaltıyor, bununla birlikte sancılar da artıyor. İşlerinin stresi, havanın sıcaklığı, geçim derdi derken hanımımın yüzü asılıyor. Neşelendirmeye çalışıyorum onu, güldürüyorum. Bazen o kadar çok gülüyor ki acaba doğumu tetikler mi diye korkuyorum. Susuyorum sonra. Ama dayanamıyoruz ikimiz de, gülüyoruz doyasıya.

Nazife'ye göre Duru, ben telefonla Nazife ile konuşurken konuşanın ben olduğunu hissediyormuş, debeleniyormuş. Bu bilimsel açıdan ispatı zor bir iddia olsa da duygusal olarak insanı mutlu etmeye yetiyor.

Bu aralar bir de hamilelikte sık karşılaşılan mikrobik bir olay ile karşı karşıyayız. Antibiyotik kullanmamız gerekiyormuş. Duru hanımın doktor teyzesi Seda şu sıralar çocuk acil servisinde staj yapmakta. Korkularımızın yersiz olduğu konusunda bizi ikna etti sağolsun. Ayrıca bir de Duru'nun Eda hanım adında henüz bir yaşını doldurmuş bir arkadaşı var. Annesi Esra da aynı tecrübeyi yaşadığını söyleyince daha bir rahatladı içimiz. Tedirginlik yaşamamız çok doğal, neyse ki şu ana kadar çok büyük bir sıkıntı ile karşılaşmadık. Umarım bundan sonra da öyle gider.

Evet, bu akşam saat 18:00'de doktor randevumuz var. Artık biz 36 haftalık hamileyiz. Olası bir doğumun prematüre sayılmayacağı döneme geldik. Yani doğum bugün bile gerçekleşse kızımız Allah'ın izni ile sağlıklı olarak hayatına devam edebilir. Yine de Nazife'nin aklında 38. hafta var.

Yoksa Nazife hanım Duru'nun bayram çocuğu olmasını mı istiyor, nedir? Hayırlısı...

Bazen

Bazen çok korkuyorum be kızım. Bir ürperti gelip üzerimden üzerimden geçiyor. Korkuyorum.

Nasıl geçecek şimdi bu ne zaman biteceği bilinmez süre? Şu ana kadar zaman ışık hızıyla aktı geçti, şimdi ise duruverdi duvardaki saat. Söylemiştim ama Nazife'ye bunun böyle olacağını.

Hep böyle oluyor, yaklaşınca vuslata zaman da yavaşlıyor.

Seni sağlıklı bir şekilde kucağıma alabilecek miyim? Anneni sağlıklı bir şekilde çıkarabilecek miyim hastaneden? İnsan çokça düşünüyor zaman yavaşladığında. Düşündükçe bunalıyor, bunaldıkça dönüyor kendi içine, içindeki çamura burgu burgu bulanıyor.

Perşembe günü doktor ne diyecek bakalım? "Korkacak bir şey yok" der misiniz sayın hocam?

İlk Rüya

Hayırdır inşallah.
Dün gece ilk defa kızımı rüyamda gördüm.
Nasıl gördüğümü anlatmayacağım, kimse kusura bakmasın.

Hayırdır inşallah.

Saklanılan Yer

Korktuğumuzda annemizin arkasına saklanırdık.

Arkasından, şöyle bacağının yanından kafamızı çıkarırdık yana. Korktuğumuz şey geçip gitmiş mi diye. Annemiz korurdu bizi ya, saklanıverirdik o dev cüssenin arkasına.

Halbuki o dev cüsseler aslında ne kadar da miniciklermiş. Zamanla ufaldı annelerimiz, koltukaltı ettik onları. Sarıldık, havaya kaldırdık, oynadık da oynadık onlarla, gıdıkladık, güldürdük o dev cüsseleri.

Annelerimiz ne kadar da miniciklermiş, ne kadar da kırılganlarmış aslında. Ne kadar da duygusallarmış. Göz yaşlarımızın bolluğu onlardan aldığımız genlerden mi yoksa?

-o-

Duru, annesinin arkasına değil ama içine, en içine saklanıyor bazen. Tam yerini ifade etmek gerekirse; sağ göğüskafesinin altına, ama sadece altı değil, aynı zamanda içine doğru da. En köşeye atıyor kendini, orada kendine güvenli bir yer bulmuş gibi.

Belki seslerden korkuyor, belki bazı başka şeylerden, ama son zamanlarda en sık uğradığı yer işte orası: Sağ göğüs kafesinin altı.

Annesi ona kocaman geliyor olmalı şimdi; içinde yüzdüğü deniz de sonsuz. Ta ki yüzemeyene kadar gezinip duracak. Sonra gün ışığı görmek isteyecek pörtlek gözleri.

-o-

Annesinin aslında minicik bir kadın olduğunu ne zaman anlayacak bakalım?

Saç

Duru hanım son ultrason görüntülerinde bizlere yeni bir özelliğini gösterdi: Saçlarını

Doğumuna iki aydan az bir zaman kaldı, şimdiden saçları seçilebiliyor - doktorumuzun yardımıyla tabii. İçinde yüzdüğü sıvıda dalgalanıyor incecik tüyler. Annesinin keltoş doğduğunu, benim ise sırma saçlı doğduğumu hesaba katarsak saçlara ilişkin genlerin kimden alındığı sanırım belli oluyor.

Annesi kızının saçlarının bana benzeme ihtimalinden dolayı mutluyken kendisine kaşlarımı hatırlattım, e bir de bıyık ve sakallarımı. Hormonel olarak Duru'dan sakal vs. beklemiyoruz ama kaşları kendisine zahmet verecek bu durumda. Ve tüm bu zahmetin arasında babasını bir güzel anacak, bir de babasından geçen odunsu genleri. Baltazar kızım benim...


Tren



Bak Duru kızım, bu tren.

Bizim trenimiz. Babanın, dedenin, dedenin babasının treni. Kara tren bu kızım.

Sen büyüdüğünde hiç olmayacak ortada, ben büyüdüğümde bile yoktu. Ama bize unutmak yakışır mı hiç? Unutmayacağız kızım, Demiryolu'nu da, Demiryolcu'yu da , Demirspor'u da...

Merak etme kızım, bilmiyorsun diye de üzülme. Uzun uzun anlatacağım sana, Demiryolcu'ların hikayelerini anlatacağım, türkülerini söyleyeceğim. Koca ve neşeli sesleriyle karanlık tünelleri nasıl aydınlattıklarını da anlatacağım, uzakları nasıl birbirine bağladıklarını da...

Bizi anlatacağım sana kızım... "Bizik" diyeceğim...



Yıkılıyor Duvarlar

Biz küçükken, 1980'leri hayal meyal hatırlarken, birden bire büyüdük. Gözümün önüne gelen en eski televizyon görüntüsü: Berlin Duvarı'nın yıkılışı.

İnsanlar iştahla, hırsla saldırdılar o duvara. Zaten duvarın bir tarafında artık duvar duvarlığını yitirmişti. Rengarenk grafitiler, yazılar vardı. Ciddiyeti-otoritesi diğer tarafta hüküm sürüyordu bu duvarın.

Duvarın renkli ve somurtan iki yüzü vardı.

İnsanların dışarıyla kendi aralarındaki duvarın da iki yüzü var. Biz bir tarafını biliyoruz, o tarafını görüyoruz çünkü. Oradan gördüğümüz kadarıyla insanlara notlar veriyoruz, değer veriyoruz. Diğer tarafıysa Ay'ın karanlık yüzü.

Kimse her önüne geleni dışardan karanlık görünen tarafa buyur etmez, etmemeli. Aslında insanın en sadık dostu da düşmanı da kendi içinde; duvarının karanlık tarafında yaşıyor.

Duvar, kiminde aşılmaz ve engin, kiminde daha şeffaf, değişiyor değişiyor.

Duvarlar yıkılıyor bu günlerde. İçeriye kabul edilenlerin yokluğu daha bir acıtıyor insanı. Halbuki ne değerlidir aslında içeri davet edilenler, edenler tarafından. Bir şekilde artık yok ise bu misafirler, kalıcı olamamışlarsa, gitmek zorundalarsa hem giden hem kalan için "ıstırap"tır artık yaşananın ismi.

Zaman iyileştirmez de, unutturur...

Güne başlarken...

Sabah oldu, yine 06:45 civarı alarmlar çaldı ve babayla birlikte güzel uykudan, zorla uyandık. Baba hazırlandı, anne babaya sandviçini hazırladı ve babayı işe gönderip onu tatlı tatlı çağıran uykusuna kaldığı yerden devam etti...
Duru kızdan önceki sabah telaşımıza dairdi bu yazdıklarım. Şimdi ise anne kah tuvalet ihtiyacından kah duru kızın tekmelerinden ötürü gece birkaç defa uyanır; özellikle sabaha karşı 6:00 civarı sık sık uyanır; alarmı bekler; kızı ancak müsaade ettiğinden bazen hemen alarm öncesi dalabildiği için alarmla değil ama babanın tıkırtısı ile kalkar; rutin hazırlıklar kısmı yine aynıdır; baba işe gider ama bu sefer annenin uykusu kaçmıştır. Anne oturup sabah haberlerini izler kızı ile; özellikle kızının annesinin karnında oluşturduğu gözle görülür dalgalanmalar eşliğinde. Aç içilen hapımız için beklemek durumunda kaldığımız bir saatin dolmasına ancak dayanabilerek; guruldayan mide ile, acele acele kahvaltı hazırlanıp gözü dönmüş şekilde afiyetle yenilir. İşte sabahlarımız artık böyle.
Sabahlarımı da değiştirdin kızım; hiç kimsenin, hiçbir koşulda ben istemedikten sonra bölemediği muhteşem uyku sevdamı da yıktın geçtin. Biliyorum daha çooook şeyler değiştireceksin yaşamımızda...

Baba Yorgun

Sevgili kızım Duru,

Sana bu satırları iş yerimden yazıyorum. İş yerimden dün akşam 00:30'da çıkabildiğim için çok da yorgunum. Öyle ki senin doğmana iki aydan az süre var ama ben daha şu geriye sayım sayacını hala tam anlamıyla çalıştıramadım. Uğraşıp düzeltecek vakit bulamadım. Senin "Duru" olduğun belli olmadan önce - yani sitenin fonu maviyken, merak etme eskiye dönecek - çalıştırdığım kodda bir sorun yoktu. Ne zaman maviden pembeye döndüm, sayaç da gitti. Yeni sayaç buldum internetten, ama html kodunun üzerinde oynama yapıp sitenin renklerine uygun hale getirmem gerekti. Bir ara güzel gitti, sonra o da bozuldu nedense. En kısa zamanda tekrar yapacağım.

"Uğraşma evlat baba yorgun", bir kamyon arkası yazısıdır. Bizim zamanımızda - bugün yani - kamyonların arkası yazı yazmak, mesaj vermek için kullanılırdı, konulan yük devrilmesin diye değil. Şoförün ruh halini ifade eden yazılardı bunlar kızım.

Eğer bu yazdıklarımı anlayacak yaşa gelmişsen daha ne isterim Allah'tan. Akıllı kızım benim...

Kuvvetli Atan Kalp

Nazife hanımımın kalbi çok kuvvetli atıyor bugünlerde. Duru hanımın minicik kalbi ile birleşti, iki kalp bir oldu sanki.

Bazen bakıyorum ona haberi olmadan. Şah damarı deli gibi yükseliyor, alçalıyor. Neredeyse sesi bana kadar gelecekmiş gibi kalp atışlarının.

Zaten kuvvetli bir kalbi vardı Nazife hanımın, şimdi daha da kuvvetli. Anne oluyor işte. Dünyanın en narin ama en kuvvetli yüreği oluyor.

Duru hanımın kalbi, annesinin kalbi ile atıyor şimdilik. Annesinin kalbi ise benimle...
32. haftaya geldik Duru hatun ile ve artık zamanı geldi diye düşünerek başladık hazırlıklara. Evimize beşiği, kıyafetleri, battaniyesi geldi; odası düzenlenmeye başlandı. Artık kızımızın geleceği zamanı iple çeker olduk, zaman çabucak geçsin de gelsin istiyoruz.
Hissiyatımız da değişti tabi. Artık daha bir farkındayız anne-baba olacağımızın. Heyecanımız gitgide artıyor. Minicik kıyafetlerine bakıyoruz, gözlerimiz doluyor. Ben hamilelik ile hormonlarımın değişiminden ötürü iyice ağlar gezer oldum zaten, mustafa bey de önceden olduğu gibi benim hissettiklerimi aynen hissettiğinden ötürü benzer durumda. Duygusal duygusal geçiriyoruz zamanı.
Artık kızımızın hareketlerini fazlasıyla hisseder oldum, uykumdan uyanacak kadar. Hatta geçen sabah mustafa bey ile kızımızla konuşurken öyle bir tekme attı ki hanımefendi babasını bile korkuttu. Hareketlerini bir süre daha böyle şiddetli hissedecekmişim ta ki yeri iyice azalıp rahat hareket edemez duruma gelene kadar. Rutin olarak akşamları 21:00-21:30 gibi hareketleri çok çok belirginleşiyor, yatarken de devam ediyor, ara ara şiddeti azaldığında uykuya dalıyorum. Eğer şiddetli bir tekme yemezsem tabi ki:)
Bu hafta sonu kontrolümüz var, bakalım neler söyleyecek doktorumuz. Sabırsızlıkla randevuyu bekliyoruz. Umarım yine güzel şeyler duyarız kızımız için...

İlk Alışveriş

Duru hanım için seferber olundu bu hafta. Önce annesi, anneannesi, teyzesi, annesinin kuzeni ve Eylül hanım 1.Ulus seferine çıktılar. Çıkrıkçılar yokuşu adımlandı, dükkanlar muhasara edildi. Birçok göndere kredi kartı sliplerimiz çekildi.

Cumartesi günü de bu sefer anne, babaanne, dededen müteşekkil hazır kuvvetlerimiz 2.Ulus seferine çıktılar. Malum mevsim yaz, "akın" mevsimi. Duru Hatun için ganimetler elde edildi. Birinci seferde kendisine taht alındı, değerli kumaşlardan kıyafetler alındı. İkinci seferde alınan kıyafetlerin sayısı arttı. Ayrıca bir de battaniye göze çarpıyordu alınanlar arasında.

Duru Hatun çok yaşa!!!