Bugün amcanın doğum günü Duru kızım.
Amcan doğdu. Ben dört yaşımdaydım. O henüz "günlüktü". Ben yıllanmış bir şarap edalarındaydım. O daha taze sıkılmış meyve suyuydu.
Sıkılmıştı, çünkü kundaklanmıştı sıkı sıkı. Kim olsa sıkılır. Ben de sıkılmadan izliyordum onu. Allah'ım ne küçük! Böyle sevdiğim bir o vardı, o kadar küçüklükten, bir de sen kızım.
Amcanı eve getirdiler, henüz ayakları büyümemişti, bacakları bir açıldığında dünyanın öbür ucuna uzanmıyordu henüz. O kadar küçüktü işte, kundağının içinde. Bir ayağının diğerine temas ettiği yer kadardı dünyadaki etki alanı. Ama etrafında bizler, o dünyanın atmosferi, ayı, güneşi oluvermiştik. Ne de çok sevinmiştik!
Kıskanmadım mı onu, acıtmadım mı bir yerlerini, bağırıp çağırmadım mı, haklı haksız, yerli yersiz... Ona çektirdiklerimin çok daha fazlalarına onun uğrunda katlanabileceğimi bilir mi?
Şimdi, hiç birisinin yeri yok. Çünkü yine ayrıldı yollarımız. Geçici olarak buluştuktan sonra üniversite yıllarımızda, tekrar ayrı ayrı yollar adımlanıyor artık.
Sevmek kızım, o denli zor ve acı verici bir iş işte. Hiç sevmeseydim amcanı böylesine, bu kadar da üzülmezdim belki. Üzülmezdim kolunu kırdığında, kafasını yardığında, sınavdan kötü not aldığında, yüreğini burktuklarında... Hayatını baştan kurduğunda, buradan uzakta...
Ben yıllanmış sirke, o ise daha kadife kaplı bir günlük. Neler yazacak kendine, neler yazılacak? Anahtarı nerede bu günlüğün? Anahtara ne gerek var, anahtar kullanamazki, O daha bir "günlük" .
O daha bir günlük bugün. Eve getirdiler, kucağıma verdiler. "Senin kardeşin" dediler. Kalbimin bir yerini de ona mühürlediler kızım.
Bizi birbirimize mühürlediler kızım...
0 yorum:
Yorum Gönder