RSS

Piknik!

Hava çok ama çok güzeldi dün. 24 nisan 2010, Duru'nun ilk Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nın ertesi günü. Memleketin ve dünyanın her yerinde eziyet gören çocukları düşünüp gününü ıskalamadı Duru. Herkes için üzülmenin kendisi için bir fayda getirmediğini bilmesi gerekli. İnsan öncelikle kendini düşünmeli, güzel havaların tadını çıkarmalı, koşup oynamalı... Kimse için kendini harap etmemeli, çünkü insanın kendisi olmazsa başka kimsenin önemi yok, kimse için kendisini kaybetmeye gerek yok. İnsanlar kendilerine duyulan sevgiyi yok saymayı iyi biliyorlar. Sevmek - üzülmek, çok iç içe geçmiş şeyler bunlar...

Bu ağır düşünceler çok yormuş olmalı ki Duru'yu, piknik yolunda, daha arabada uykuya dalıverdi.




Gölbaşı'ndaki piknik alanına vardık. Açık hava ile ilk temaslar sağlanıyor. Annesi oryantasyon turlarında...

Arabasından etrafı seyretmeye başladı bile. Etrafta o kadar çok çocuk var ki, doyasıya oynayan, koşuşturan... Bizimkisi gün saymaya başladı iki ayağının üzerine durmak için.

Resimde görünmeyen iki kişi var. Birisi ben; ateş yakmakla meşgulüm. Diğeri Seda, görevlerinden birisi fotoğraf çekmek, diğeri boşalan bardakları şalgam, kola ve su ile doldurmak. Fotoğraf işine daha hakimdi diyebilirim yeni kankam için. Haftaya saçlarımızı boyatıp, sinema sinema gezeceğiz, sonraki hafta da beraber halı saha maçı yapacağız. Bu iş çok yürümeyeceğe benziyor şimdiden...

Çiftler yıllar içinde birbirlerine benzerlermiş ya. Hem cismen hem fikren olsa gerek. Farkında olmadan bir örnek giyinmişiz Nazife ile. Benzerliği farkedince evlenme ve çocuk sahibi olma konularında mutabakata vardık. Yaza düğünümüz var...

Annem Zerrin Özer'in gençliğini andırmamış mı? Onun da elinde telefon, güzel bir kare yakalamak için fırsat kolluyor. Sonra da çekiği resimleri telefonunun masa üstü olarak ayarlıyor. Fena pozlar da yakalamıyor hani...

Yeni kankam Seda. Mamak-Gülveren-Saimekadın muhitindendir kendisi. Bizim mahalleler yani. Bir gün biz de taşınırız be kanka. Belli mi olur? Belki İncesu, belki de İncek...

Pikniğin birbirleri ve çevre ile en uyumlu çiftini gururla sunarım efendim. Dede & torun...





Açık hava insanı acıktırıyor. Duru hanım her ne kadar biraz pütürlü olsa ve yemekte zorlansa da ezilmiş limonlu elmasını mideye indiriyor.

Yedik, içtik, güldük, eğlendik... Bir pikniğin daha sonuna geldik. Güneş batmaya döndüğünden Duru pelerinini giydi. Ayaklara da battaniye sarıldı. Henüz üşüdüğünü söyleyemiyor. Biz üşümüştür diye onun yerine karar veriyoruz. Muhtemelen hayatımız boyunca onun yerine kararlar vermeye çalışacağız, o da direneceki kendi kararları için. Böyle böyle zaman geçecek, bir gün bir bakacağız Duru da kucağında kendi bebeği ile pikniğe gidecek. Hiç de uzak değil bunlar, gözümüzü bir kez kapayıp açmaya bakar. Eğer yaşadığımız bu güzel anlar hiç geçmesin derseniz, gözünüzü sımsıkı kapatın, açmayın. Hayat denilen şey gerçekten çok kısa...


Benim Duru'm da bu kadar büyüyecek, benimle böyle fotoğraflar çektirecek mi? Bu kadar mutlu olmayı dilerim Allah'tan...

Son fotolardan bir kaç tane daha...


Bu da arabamız Sümbül. Kendisi Duru'dan az sonra katıldı ailemize. Sırf Duru hanım seyahatlerinde sıkıntı yaşamasın diye, Adana'daki dedesi ve babaannesine rahat kavuşsun diye... O da çok uyumlu maşallah, onu da çok seviyoruz.


Bunlar seçme fotoğraflardı. Daha fazlası Nazife'nin picasadaki fotoğraf albümlerinde bulunuyor. Blogun tepesindeki "hakkımda" yazısı tıklanarak da resimlere ulaşılabilir.

0 yorum: