"Şarkı değil, ninni o" dedin. Bebeğini katlanmış bir pikeye sarmıştın. Gözlerini kapatarak ingilizce olduğunu tahmin ettiğim ama tamamen uydurma cümlelerle ona bir ninni söylüyordun. Yeri geliyor sesini inceltiyor, belli ki duygusal kısımlarında yüzünde acı ifadesiye söylemeye devam ediyordun. Hamaktaydın, bir yandan da sallanıyordun.
Duru sen çok tatlıydın bu gece.
Bize zor sorular sormaya başladın. "Neden arkadaşlarımın evine gidemiyorum?" dedin mesela. Ben de bilmiyorum, ama nedenini değil, sana nasıl izah edeceğimi. Bu dünyanın aslında hem çok güzel hem de çok kötü bir yer olduğunu sana nasıl anlatacağımı. Güzelliklerin aralarında kötülüklerin serpiştirilmiş olduğunu ve bubi tuzaklarının sadece vahşi ormanlarda kurulmadığını.
Bir şekilde idare ediyorum Duru. Aklıma çok güzel bir cümle geliyor bazen, şunu şöyle izah edeyim, yalan da söylememiş olurum diyorum. Bazen de konuşurken öyle güzel bir izahat veriyorum ki içim kıvanç doluyor. Hem iyi bir şekilde aktarabildiğim hem de senin anlayacak kadar akıllı olabildiğin için.
Çok mutlu ediyorsun sen fıstık kızım. Hep eder misin?
Babalar Günü
Gönderen
mustava
on 15 Haziran 2014 Pazar
/
Comments: (0)
Ben babayım. Duru'nun babası. Bana ilk defa birisi "baba" dedi. Bu çok ilginç bir duygu.
Duru doğduğundan beri onun babasıyım. Ama sanki yıllar ilerledikçe daha bir baba oluyorum. Okul çağı geldi çattı. Ne ara beş yıl geçti? Bir iki ay sonra anaokulu, seneye ilk okul başlayacak. Asıl zorlu zamanlar daha gelmedi. Dersler, arkadaşlar, öğretmenler, okul müdürleri, sınavlar, roller, statüler, aşklar...
Bunlarla dolu bir hayat önünde duruyor Duru. Bir yerlerde bir şeyler senden habersiz yaşanıyor. Makinanın dişlileri dönüp duruyor. Evimizin güvenli, bahçemizin sakin dünyasını geri dönülmez bir şekilde aşacağın günler geliyor. Duvarın öte yanında çok büyük bir dünya var. Benim görevim sana bu dünya ile ilgili ipuçları vermek. Ama gerisini senin bizzat kendin keşfetmen gerekiyor. Benim gözümden gördüğüm herhangi bir renkte bu dünya. Senin gözün onu ne renk görecek, bilemem. Bilmek de istemem. Sadece yürüyeceğin yollar için senden daha kuşkucu, güvenlikçi, garantici davranabilirim. Yine de, adımlarının sana ait olduğunu bilmeni, seni bu duygu ile büyütebilmeyi isterim. Merakının, bilgiye açlığının, sabrının ve inadının sonsuz olmasını dilerim.
Yürüyeceğin yolda, bazen büyükçe ayak izleri görebilirsin. Bu aynı yere gitmek zorundayız anlamına gelmesin. Bambaşka hayalleri kovlayacaksın belki. Bu beni üzmez, üzmeyecek. Hatta neler yapabileceğini, nerelere gidebileceğini düşünmek bana heyecan veriyor. Seni bir macera kitabı gibi görüyorum bazen. Kapağı o kadar güzel ki. İlk sayfaları o kadar huzurlu ve okurken vanilya kokusu kaplıyor odayı. Tüm ailen, hep beraberce yazıyoruz sayfalarını. Ama biliyoruz ki, hepimizin yazdığından daha güzel, büyük ve gizemli bir kitapsın sen. Kendi içinde, derinlerinde büyüyen, filizlenen bir çiçeksin. Dünyaya kendinden gelen bir güzellik sunacaksın.
Sana inanıyor, neler yapacağını merakla bekliyorum. Bana "baabuş" dediğin günleri yaşıyoruz beraberce. Biliyor musun, çok mutluyuz, çok eğleniyoruz Duru. Baba - kız, çok mutluyuz...
Duru doğduğundan beri onun babasıyım. Ama sanki yıllar ilerledikçe daha bir baba oluyorum. Okul çağı geldi çattı. Ne ara beş yıl geçti? Bir iki ay sonra anaokulu, seneye ilk okul başlayacak. Asıl zorlu zamanlar daha gelmedi. Dersler, arkadaşlar, öğretmenler, okul müdürleri, sınavlar, roller, statüler, aşklar...
Bunlarla dolu bir hayat önünde duruyor Duru. Bir yerlerde bir şeyler senden habersiz yaşanıyor. Makinanın dişlileri dönüp duruyor. Evimizin güvenli, bahçemizin sakin dünyasını geri dönülmez bir şekilde aşacağın günler geliyor. Duvarın öte yanında çok büyük bir dünya var. Benim görevim sana bu dünya ile ilgili ipuçları vermek. Ama gerisini senin bizzat kendin keşfetmen gerekiyor. Benim gözümden gördüğüm herhangi bir renkte bu dünya. Senin gözün onu ne renk görecek, bilemem. Bilmek de istemem. Sadece yürüyeceğin yollar için senden daha kuşkucu, güvenlikçi, garantici davranabilirim. Yine de, adımlarının sana ait olduğunu bilmeni, seni bu duygu ile büyütebilmeyi isterim. Merakının, bilgiye açlığının, sabrının ve inadının sonsuz olmasını dilerim.
Yürüyeceğin yolda, bazen büyükçe ayak izleri görebilirsin. Bu aynı yere gitmek zorundayız anlamına gelmesin. Bambaşka hayalleri kovlayacaksın belki. Bu beni üzmez, üzmeyecek. Hatta neler yapabileceğini, nerelere gidebileceğini düşünmek bana heyecan veriyor. Seni bir macera kitabı gibi görüyorum bazen. Kapağı o kadar güzel ki. İlk sayfaları o kadar huzurlu ve okurken vanilya kokusu kaplıyor odayı. Tüm ailen, hep beraberce yazıyoruz sayfalarını. Ama biliyoruz ki, hepimizin yazdığından daha güzel, büyük ve gizemli bir kitapsın sen. Kendi içinde, derinlerinde büyüyen, filizlenen bir çiçeksin. Dünyaya kendinden gelen bir güzellik sunacaksın.
Sana inanıyor, neler yapacağını merakla bekliyorum. Bana "baabuş" dediğin günleri yaşıyoruz beraberce. Biliyor musun, çok mutluyuz, çok eğleniyoruz Duru. Baba - kız, çok mutluyuz...
Mis kokulu, pembe topuklu ayaklı yavrum benim...
Gönderen
nazive
on 14 Mayıs 2014 Çarşamba
/
Comments: (0)
Geçtiğimiz ay içerisinde aramızda geçen aklımda kalan birkaç konuşma çok etkiledi beni Duru'cuğum, unutmayayım diye yazmak istedim;)) Birisi şöyleydi:
Yatmak için birlikte üst kata çıktık, tuvaletini yaptın, dişlerini fırçalayıp yine pompik ellerinle fırçanı işaret parmağına vurdurarak temizleyip yerine taktın; sonra odana gittik, pijamalarını uzattım sen de yatağının üzerinde bir taraftan konuşup bir taraftan da kıyafetlerini çıkartıp pijamalarını giydin. Yatağa girmeden hemen önce son olarak yatağının üzerinde bağdaş kurup otururken, ucundan tutarak uzata uzata çoraplarını bir bir çıkarttın, o pembe topuklu ayaklarını görünce dayanamadım, ayağının altını, parmaklarını, topuğunu koklaya koklaya öptüm. Sen de "güzel mi kokuyor ne çok kokladın öyle anne" diyerek kendi ayağını burnuna götürerek kokladın annem. Yüzünün halini bir bilsen nasıldı, komedi;)) "ööööf anne bu çok çi'kin kokuyoooooo" dedin, bayağı güldük beraberce:))) Sonrasında ben sana "bu ayak kokun birine daha güzel gelecek annem" dedim, sen de tabi ki merakla "kimeee??" diye sordun;))) "seni sevecek olan adama" diye yanıtladım yanıtlamasına da kuzucum, sesim titredi, gözlerim doldu, pek bir duygulandım. ( Bak yine yazarken bile aynı oldum :s )
Minik kuzum, Allah bahtını güzel yapsın, İnşallah karşına sana çok çok değer veren, seni hiç üzmeyecek bir adamı çıkarsın annecim. Annem de benim için benzer bir duayı etmiş olacak ki baban çıktı bak karşıma, inşallah senin de karşına baban gibi güzel bir adam çıkar minik kuzucum.
Anneler günü:)
Gönderen
nazive
/
Comments: (0)
Uzun zamandır fırsat yaratamadık kuzucuğum buraya birşeyler not etmeye:((
Hazır fırsat yaratmışken iki satır dahi olsa not düşeyim buraya dedim annecim:
3 gün önce anneler günüydü, babanla bana aynalı takı dolabı aldınız. Babanla onu planlarken kulaktan kulağa konuşmalarınız, bu esnada senin göz ucuyla beni kontrol edişin, babanın benim anladığımı bilen manidar gülüşü o kadar güzeldi ki. Sana hediyeyi sorduğumda, hatta üstüne biraz zorladığımda bile söylemeyişin de ayrıca hoşuma gitti annem. Hediye beni çok mutlu elbette, bu kesin. Ama babanla o haliniz o kadar hoşuma gitti ki hediyeniz kadar güzeldi o anınızı görmek yavrucuğum. Hele hele babanın eve gelirken hediyeyi getireceğini bildiğin için, babanın sesini duyunca bahçede telaşa kapılışın, ortamı organize edecekmiş edasıyla ellerini uzatıp,"siz durun şimdi, siz şöyle durun, ben babamın yanına geçeyim..." diye kesik kesik heyecanlı ses ile konuşman, offf kuzum benim, can kuzum, duygusal, tertemiz kuzum benimmnmm( Yazarken bile dişlerimi sıkmışım;))
İki satır da babaya not düşelim, değil mi:)) "Mustafam, senin gibi bir adamı karşıma çıkardığı için, hayat arkadaşlığı nasip ettiği için ne kadar şükretsem az; buna bilerek her gün şükrediyorum Yaradana. Yetmezmiş gibi ;)) bir de Allah bana senden çocuk sahibi olmayı da nasip etti. Şükürler olsun Rabbime. İyi ki varsın hayat arkadaşım, dostum, sırdaşım...her şeyim. Seni seviyorum...
Hayatımın anlamısınız siz, sizi seviyorum, iyi ki varsınız...
20 Yıllık Hatıra
Gönderen
mustava
on 25 Şubat 2014 Salı
/
Comments: (0)
Geçtiğimiz günlerde alışveriş yaparken çizgi film CD’lerinin
arasında onu gördüm. Aldım, inceledim. Nazife geldi yanıma, ona gösterdim. “A,
evet ben de biliyorum” dedi. Öyle kapağa baktım bir süre. Bu animasyon filmin
özelliği neydi diye düşündüm, çünkü bir şeyler var gibiydi aklımda ama bir anda
gelmedi ne olduğu. Sonra o duraklama anında geldi.
Bu animasyon, Kemal ve benim ilk defa sinemaya yalnız
gittiğimiz filmdi. Filmin ismi Aslan Kral’dı, yıllardan 1994’tü. İnterneti
biraz kurcaladım, 15 haziran 1994 tarihinde gösterime girmiş. Muhtemelen biz de
bir iki gün içerisinde gitmişizdir filme.
Şu an takvimler 2014’ü gösteriyor. Aslan Kral’ın gösterime
girmesinin üzerinden 20 yıl geçmiş! Alışveriş esnasında bunları hatırladım ve
Nazife’ye anlattım. “Alalım o zaman” dedi, “kızınla seyredersin”.
Evet, emmisiyle ikimize dair olan bir hatırayı, 20 sene
sonra tekrar yaşama ihtimali belirdi. CD formatında aldık filmi. Eve döndük.
Duru’ya bu filmi ve bendeki önemini anlatmaya çalıştım. Sanırım bu duyguyu tam
aktaramadım, o da bunu anlamak için henüz küçük zaten. Kemal ile konuyu
paylaştım. O da duygulandı. Bir şey diyemedi. Böyle, bir şey diyememenin öyle
güzel bir tadı var ki. İnsan “insanım” diyor. Bunu hissedebilecek bir varlık
olmanın verdiği, insana kendisini özel hissettiren mevcudiyet… Çoğunlukla bizi
melankoliye sürükleyen de budur zaten.
Pazar günü baba – kız tiyatrosu geleneğine biraz ara verdik
ve baba – kız sineması yaptık. Nazife bize mısır patlattı, Duru meyve suyu
içti. Yukarıda, bizim odamızda yatağın üstünde seyrettik filmi. Korku dolu
sahnelerde Duru arka tarafa kaçtı, seyredemedi. Film nasıldı diye sorduğumda
beğendiğini söyledi. Sanırım gerçekten beğendi.
20 yıl öncesinin teknolojisi ile Aslan Kral bugün animasyonların
geldiği yeri düşününce naif bir ilk örnek olabilir. Yine de o günlerde, sinema
sahnesinde bizleri büyülediğini hatırlıyorum. Özellikle müzikleri muhteşemdi. Tekrar
dinleyince bunu bir kez daha anladım.
Bir yandan da 20 senenin, sanki bir sigara dumanı gibi
havada dağılıp kayboluvermesi ile karşı karşıya kalmanın hüznü var ve bu beni
üzüyor elbette. Yanıma yöreme baktığımda etrafımda beni mutlu eden şeylerin
biriktiğini görmek bu üzüntüyü azaltıyor. Duru gibi bir kıza sahip olmanın
mutluluğu bu birikintiler içinde parıl parıl parlıyor…